Selamun aleyküm canlarım. Bir mutfak yazısından daha merhaba. Yazılarımı cidden mutfakta yazdığımı belirtmek isterim. Bu yazımda kendini başkalarında kaybetmiş ama kendini kendinde bulamamış Ayşe'den bahsedeceğim. Ayşe'miz hayali bir karakter ama hayatın içinde de kolaylıkla bulabiliriz.
Telefonu elinden bıraktı, Ayşe. İnstagram üzerinde bir influencera denk gelmişti. Takipçi sayısı ne kadar fazlaydı öyle. Beğenme sayıları, atılan yorumlar, güzelliğine dair almış olduğu yorumlar, giydiği kıyafetler, gezdiği yerler, yanında olan arkadaşları, hem alışveriş siteleri üzerinden anlaşmalı reklam yapıyor hem de kendine ait bir butiği vardı. Sayısız bu tarz instagram sayfaları var. Ayşe bunların içinde kaybolup gitmişti. İnfluencer olmayan sıradan olarak gördüğü akrabaları, arkadaşları bile Ayşe'ye göre kendinden daha mutlu ve daha işe yarardı. Ayşe kendini tam anlamıyla bir hiç hissediyordu. Ne zaman telefonu eline alsa saatlerce dolanıyor ve telefonu bıraktığında kendini yetersiz ve mutsuz hissediyordu. Ayşe bir girdaba düşmüştü ve bunun farkında değildi.
İnsanlardan nefret ediyor, içine kapanık bir hayat yaşıyor, kim ne dese hemencicik alınıyor, güzelliğinin farkında olmaksızın aynanın karşısına geçtiğinde ne kaşını ne gözünü beğeniyor, kitap okumak gibi çok güzel bir alışkanlığı var, yazma potansiyelini keşfetmekten uzak, eline kalemi almaktan aciz, Ayşe... Her dakika instagrama girip sayfayı yeniliyor, kim ne paylaşmış, kim ne yapıyor, sürekli takip ediyor. Yani Ayşe anlayacağınız üzere tam bir stalker.
Hayatında zaman kavramı yitik kalmıştı. Boş zamanlarını dolu dolu geçireceğine bomboş geçiriyordu. En büyük zevki kulaklığı takıp müzik dinleyerek hayal kurmaktı. Bu eylemi yürüyerek gerçekleştiriyordu. Kulağında kulaklık müzik dinliyor, odasında volta atıyor ve hayal kuruyor. Yürümeyi bıraktığı anda hayalleri uçup gidecekmiş gibi devamlı yürüyor. Kah hüzünleniyor, kah gülüyor, kah ağlıyor. Hayallerinde o mükemmel kişiyi oluyor. Hayallerinde mükemmel, gözde, sevilen, sayılan, herkesçe tanınan, hedeflerine ulaşmış... Gerçek hayata dönüyor, elde var sıfır. Yani Ayşe hayallerindeki kişi ile hiç uyuşmuyor. Hayal kuruyor ama olmak istediği kişi için çaba sarf etmiyor. Boş zamanlarını değerlendirmiyor, kendine yatırım yapmıyor. Hayal kurmayı bıraktığı anda eline telefonu alıyor ve kaldığı yerden devam ediyor. Ne annesi ne babası Ayşe'nin bu halini fark ediyor. O kadar ketum ve o kadar içine kapanık ki Ayşe... Ağzından kimse tek kelime alamaz, içinde yaşadığı fırtınaları kimseye anlatmaz. Her gün diğer gün için kendine söz verir, 'Yarınım bugünümden daha iyi olacak' diye. Ama yarını dününden daha beterdir. Sürekli iyi olduğunu iyi olacağını düşünür, düşündükçe daha da çıkmaza girer. Ayşe için artık hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Kendinin farkında olamayacağı kadar bütünleşmiş kendine ait olmayan kişiliğiyle. Kendine yaptığı eziyetin farkında değildir, Ayşe...
Ah Ayşe... Kim olduğunu unutmuş olan, Ayşe. Potansiyellerinin farkında olmayan Ayşe. Yitip gitmiş, içten içe kendini çürütmüş olan Ayşe.. Ne zaman silkeleneceksin, ne zaman kendine geleceksin hııı? Sana o kadar çok kızıyor ve o kadar çok üzülüyorum ki... Bir anne şefkati ile kucaklamak istiyorum seni. Ama gelmiyorsun bana Ayşe. Ayaklarına prangalar bağlamış, gözlerine siyah bir perde çekmiş kalakalmışsın öylece. Adım atmıyorsun bana doğru, bir adım atsan bak neler değişecek, seninle güzel günlere el ele koşarak olmasa da yürüyerek gideceğiz be Ayşe'm. hadi gel bana, gel...