21 Şubat 2022 Pazartesi

Mutfak Yazıları: KARANLIK DÜNYA


Selamun aleyküm canlarım. Bir mutfak yazısından daha merhaba. Yazılarımı cidden  mutfakta yazdığımı belirtmek isterim. Bu yazımda kendini başkalarında kaybetmiş ama kendini kendinde bulamamış Ayşe'den bahsedeceğim. Ayşe'miz hayali bir karakter ama hayatın içinde de kolaylıkla bulabiliriz.



Telefonu elinden bıraktı, Ayşe. İnstagram üzerinde bir influencera denk gelmişti. Takipçi sayısı ne kadar fazlaydı öyle. Beğenme sayıları, atılan yorumlar, güzelliğine dair almış olduğu yorumlar, giydiği kıyafetler, gezdiği yerler, yanında olan arkadaşları, hem alışveriş siteleri üzerinden anlaşmalı reklam yapıyor hem  de kendine ait bir butiği vardı. Sayısız bu tarz instagram sayfaları var. Ayşe bunların içinde kaybolup gitmişti. İnfluencer olmayan sıradan olarak gördüğü akrabaları, arkadaşları bile Ayşe'ye göre kendinden daha mutlu ve daha işe yarardı. Ayşe kendini tam anlamıyla bir hiç hissediyordu. Ne zaman telefonu eline alsa saatlerce dolanıyor ve telefonu bıraktığında kendini yetersiz ve mutsuz hissediyordu. Ayşe bir girdaba düşmüştü ve bunun farkında değildi.

İnsanlardan nefret ediyor, içine kapanık bir hayat yaşıyor, kim ne dese hemencicik alınıyor, güzelliğinin farkında olmaksızın aynanın karşısına geçtiğinde ne kaşını ne gözünü beğeniyor, kitap okumak gibi çok güzel bir alışkanlığı var, yazma potansiyelini keşfetmekten uzak, eline kalemi almaktan aciz, Ayşe... Her dakika instagrama girip sayfayı yeniliyor, kim ne paylaşmış, kim ne yapıyor, sürekli takip ediyor.  Yani Ayşe anlayacağınız üzere tam bir stalker.

Hayatında zaman kavramı yitik kalmıştı. Boş zamanlarını dolu dolu geçireceğine bomboş geçiriyordu. En büyük zevki kulaklığı takıp müzik dinleyerek hayal kurmaktı. Bu eylemi yürüyerek gerçekleştiriyordu. Kulağında kulaklık müzik dinliyor, odasında volta atıyor ve hayal kuruyor. Yürümeyi bıraktığı anda hayalleri uçup gidecekmiş gibi devamlı yürüyor. Kah hüzünleniyor, kah gülüyor, kah ağlıyor. Hayallerinde o mükemmel kişiyi oluyor. Hayallerinde mükemmel, gözde, sevilen, sayılan, herkesçe tanınan, hedeflerine ulaşmış... Gerçek hayata dönüyor, elde var sıfır. Yani Ayşe hayallerindeki kişi ile hiç uyuşmuyor. Hayal kuruyor ama olmak istediği kişi için çaba sarf etmiyor. Boş zamanlarını değerlendirmiyor, kendine yatırım yapmıyor. Hayal kurmayı bıraktığı anda eline telefonu alıyor ve kaldığı yerden devam ediyor. Ne annesi ne babası Ayşe'nin bu halini fark ediyor. O kadar ketum ve o kadar içine kapanık ki Ayşe... Ağzından kimse tek kelime alamaz, içinde yaşadığı fırtınaları kimseye anlatmaz. Her gün diğer gün için kendine söz verir, 'Yarınım bugünümden daha iyi olacak' diye. Ama yarını dününden daha beterdir. Sürekli iyi olduğunu iyi olacağını düşünür, düşündükçe daha da çıkmaza girer. Ayşe için artık hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Kendinin farkında olamayacağı kadar bütünleşmiş kendine ait olmayan kişiliğiyle. Kendine yaptığı eziyetin farkında değildir, Ayşe...


Ah Ayşe... Kim olduğunu unutmuş olan, Ayşe. Potansiyellerinin farkında olmayan Ayşe. Yitip gitmiş, içten içe kendini çürütmüş olan Ayşe.. Ne zaman silkeleneceksin, ne zaman kendine geleceksin hııı? Sana o kadar çok kızıyor ve o kadar çok üzülüyorum ki... Bir anne şefkati ile kucaklamak istiyorum seni. Ama gelmiyorsun bana Ayşe. Ayaklarına prangalar bağlamış, gözlerine siyah bir perde çekmiş kalakalmışsın öylece. Adım atmıyorsun bana doğru, bir adım atsan bak neler değişecek, seninle güzel günlere el ele koşarak olmasa da yürüyerek gideceğiz be Ayşe'm. hadi gel bana, gel...


20 Şubat 2022 Pazar

Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi


KİTABIN ADI: Köpek Kalbi
YAZARI: Mihail Bugakov
YAYINEVİ: İş Bankası Kültür Yayınları

Koministlerin küçük burjuva değerlerinin üstünde yeni bir Soyvet insanı yaratma ideallerini hicveden Köpek Kalbi, Bulgakov'un en çok tartışılan yapıtıdır.

Herkese selemun aleyküm. Yeni bir kitap yorumu ile geldim. Kitabı çok çok önce okudum ama tembelliğimden yorumunu yeni giriyorum.

Bulgakov'u ilk defa okuyorum. Kitabın içeriğinden ve yazar hakkında herhangi bir fikrim olmadan aldım, kitabı.

Şarik, isminde bir köpek çıkıyor karşımıza. Aç, zayıf, yaralı, üstüne kaynar sular dökülmüş bir köpek.
Profesör Filip Filipoviç Şarik'i görür ve elinde attan yapılmış bir sucuk ile yanına gider. 'Tam bana göre bir köpek' der. Bu sözünü sonraki sayfalarda anlıyoruz. Tabii aç Şarik sucuğa dayanabilir mi? Kendini çağıran bu adama doğru gider. Köpeğin iç konuşmaları da geçiyor, bu detayı atlamayalım.

Şarik, kendini çağıran Profesör Filipoviç'in peşinden gider ve Profesör Şarik'i evine alır. Şarik artık sahiplenmiştir. Yer, içer, mekanın sahibi gibi hareket eder, şımartılmıştır Şarik ve de çok mutludur. Ömrünce böyle yaşam görmedi tabii.

 Filipoviç bir doktordur ve kendine ait bir muayenesi var. Filipoviç'in köpek üzerinde farklı emelleri varmış. Olay örgüsünün devamında çok şaşırdım tabii bu emeline. Şarik'i ameliyathaneye alır ve Şarik'i ameliyat ederek er bezlerini ve hipofiz bezini adi bir suçluninkilerle değiştir. Köpek arsız, yüzsüz, şehvet düşkünü, kaba saba bir insana dünüştü. Ağzında küfürler, kural, usul, adap bilmez bir insan oluverdi. Evin düzeni bozuldu ve Profesör Filipoviç'i resmen yaşlandırdı.

Kitap, dönemini eleştiren, hicveden bir kitap. Sosyalist Sovyet Cumhuriyet'ini açık açık eleştiren bir kitap ki döneminde yasaklanmış. Kitabı anlamak ve algılayabilmek için o dönemi az çok bilmek lazım, diye düşünüyorum. Çünkü kitabı okuduktan sonra kitabı yorumlayabilmek için daha geniş çaplı kitap yorumlarını incelemek zorunda kaldım. Evet, kitap güzel ve akıcı gitti ama bir dönem kitabı olduğu için anlamdırabilmek adına üzerinde düşünmek ve araştırma yapmak zorunda kaldım. Okuduğuma ve aldığıma ufak çaplı pişman olabilirim. Tabii bu benim kitaba bakış açım ve düşüncem. Okursanız size keyifli okumalar. :)






 

18 Şubat 2022 Cuma

Jane Asuten - Umut Parkı

 



KİTABIN ADI: UMUT PARKI
YAZARI: JANE AUSTEN
SAYFA SAYISI: 495
YAYINEVİ: REN YAYINLARI

Selamun aleyküm kitap severler. Bugün çok sevdiğim bir yazar olan Jane Austen'in Umut Parkı kitabına göz atacağız biraz.

Kimi yayınlar Mansfield Park kimi yayınlarda Umut Parkı olarak yayınlamış. Ren yayınlarının kitap kapak tasarımın çok sevdiğim için Ren yayınlarından almayı tercih ettim.

Bayan Noris ve Leydi Bertram güzel evlilikler yapmış olmalarına rağmen kız kardeşlerinin yanlış bir evliliği ve dokuz tane de çocuğu vardır.  Kıt kanaat geçinen Price ailesinin Fanny ismindeki kızlarını Sir Thomas ve Leydi Bertram himayelerine almaya karar vermiştir.

Mansfield Park konağına gelen Fanny kendini oldukça yalnız ve başkalarına karşı da minnet duygusu içerisinde hisseder. Sir Thomes, Leydi Bertam, Norris teyzesi ve kuzenleri tarafından çok ilgi görmez ama aşırı da dışlanmaz. Fanny'nin duygu durumunu fark eden  Edmund Bertram kuzenine karşı yakınlık gösterir. Fanny, kuzenine karşı minnettar ve içi sevgiyle doludur. Göstermiş olduğu bu sevgi akrabalık bağının ötesindedir. Fanny Edmund'a aşıktır.

Manfields Park'ın kilisesinin papaz evine Bayan ve Bay Grant yerleşir. Bayan Grant'ın kardeşleri Henry Crowfard ve Mary Crawford yanına gelir. Sir Thomas'ında iş yolculuğundan ötürü Bertram ailesinin üzerine bir rahatlık gelir ve Crawford kardeşleri ile sık görüşmeler sağlanır. Henry çapkın bir karakterdir. Kızları kendine aşık etmekten büyük bir zevk alır. Mary ise bencildir lakin Edmund Mary'e olan sevgisinden bencilliğini göremez. Fanny ise Edmund'a aşık ve Mary'den hiç hoşlanmamaktadır. Henry, Bertram kızlarına ise kur yapmakla, kendine aşık etmekle meşguldür. 

Sir Thomas iş seyahatinden döner ve Fanny'in serpilip güzelleştiğini görür. Gözünde Fanny'in değeri artar. İkili aşklarda yaşanan dengeler bozulur. Bir takım akle hayale gelmeyecek. Bertram ailesini derinden üzecek olaylar yaşanır. Bu olaylar neticesinde Fanny'in kıymeti tamamen herkes tarafından kabul görür. Edmund'un aşk duyguları seyrini değiştirmiştir.

Kitabı okumadan önce kitaba hayran kalacağımı düşünmüştüm. İyi bir Jane Austen okuyucusu iseniz özellikle Gurur ve Önyargı ve Akıl ve Tutku kitabından sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Kitap bazen çok fazla detaylara boğulmuştu ve bu detaylar resmen beni boğdu. Kitabın sonunu çok merak ettiğim için ara sıra son sayfalarda gezinmiş olsam da bir anlam veremedim. Sırf kitabın sonunu merak ettiğim için bir günde oturup 170 sayfa okudum ve kitabı bitirdim. Ama tamamen hayal kırıklığı. Fanny'nin aşkına dair istikrarlı duruşu, Edmund için Henry'i reddetmesinin neticesinde yaşadıkları basit bir duygu durumuydu. Tamamen sığ, tamamen hayal kırıklığı. Fanny'in yerinde olsam bu kadar istikrarlı olmaz, Edmund'un Mary'e olan sevgisi karşısında yıkılırdım resmen. Üzgünüm Jane Austen. Büyük bir hayal kırıklığı. Tamamen üzgünüm.

17 Şubat 2022 Perşembe

Mutfak Yazıları





Selamun aleykum güzel insanlar. Uzun zamandır bilgisayar üzerinden blog yazmıyorum. Bu durum resmen beni klavye ve bilgisayar kullanımında tembelleştirmiş. Yeniden heves ettiğim blog yazma mevzusu geçmişe dair olan bir takım özlemlerimden dolayı açığa çıkmış olabilir. Ya da yazma eylemini kağıttan sonra blog üzerinde de gerçekleştirmeyi sevdiğim için olabilir. Sebep ne olursa olsun buraya döndüm ve içimde garip bir hissiyatla yazıyorum. 

Daha önce 'Kitap Notları' adında bir blog sayfam vardı. Şifreyi unuttuğumdan ötürü bir daha giriş yapamadım ama blogun sistemi blogumu da devre dışı bırakmadı. Çünkü içerik üretmeyen, tıklanması olmayan blogları sistem devre dışı bırakıyor. Şifresini unuttuğum blogun bol bol içeriğe sahip olduğunu ve azımsanmayacak derece ziyaret edilme sayısının yüksek olduğunu söyleyebilirim. Kapanmamış olmasına çok sevindim. Arada bir girip geçmişe dair anılarımın, yazılarımın arasında kayboluyorum. 

Şöyle yazılarıma bir baktığımda yaşıma göre fena şeyler yazmadığımı farkettim. Keşke, dedim keşke yeniden bir blog açıp hiç yorulmadan yazmaya devam etmiş olsaydım. O zamandan bu zamana belki elimde kendime ait bir kitap dahi olabilirdi. Ama henüz hiçbir şey için geç değil. Elimde bana ait bir kitap olmayacak belki ama blogum bana ait yazılarla dolup taşacak inşallah.

Uzun bir girişten sonra asıl mevzuya dönmek istiyorum. Neden mutfak yazıları? Bir kadının en mahrem yeri mutfaktır. Tamamen kendine aittir ve ev ahalisini ortak paydada buluşturan yemekler, çaylar, pastalar, poğacalar vs. mutfaktan çıkar. Kadınının günü hemen hemen mutfakta geçer. Kadın, en çok kendini mutfakta rahat ve özgür hisseder. Kendine aittir, mahremdir ve yabancı ellerin girmesine tahammül edemez. 

Şimdi amerikan mutfak olayı çıkardılar. Oturma odası ve mutfağı bir araya getirdiler. Var mı bizim kültürümüzde böyle bir şey? Hayır, müstakil olarak gördüğüm her evde mutfak oturma odasından ayrıydı. Ama artık müstakillerde bile işler değişti. Mutfakla oturma odası bir oldu ve buna kolaylık oluyor, dediler. Kadınların mahremi olan mutfağa yabancı ayaklar bastı, yabancı eller girdi ve mutfağa koyulan kanepelere yabancı insanlar oturdu. Her biri tanıdık ama her biri mutfağın sahibi olan kişiden farklı ve mutfağa yabancı. 

Tam olarak böyle bir mutfaktan yazmıyorum size. Bir oda kadar geniş tutulmuş ama herhangi bir odayla da bir olmayan mutfağımdan yazıyorum, sizlere. En mahrem bölgemdem ulaşacak kelimelerim sizlere. Farklı konular üzerinden ama en çok da insanı anlatan belki de biraz da beni anlatan yazılar serilecek önünüze. Kimi zaman Mehmet kimi zaman Ayşe konuk olacak evlerinize. Belki gün gelir kahve çay ve yanına Allah ne verdiyse...

Mutfak yazılarımda her daim görüşmek temennisi ile...


14 Şubat 2022 Pazartesi

Bekir Develi - Fabrika Ayarı


Kitabın Adı: Fabrika Ayarı
Yazar: Bekir Develi ve Hayati İnanç
Sayfa Sayısı: 157

"Sen bir ruhun olduğunu, yalnızca bedenden ibaret olmadığını anla, ruhumu nasıl beslerim derdine düş, dermanın gelip seni bulsun."

Neden 'Fabrika Ayarı' kitabın ismi, diye sordum kendime. Bekir abi cevabını kitabın içinde vermiş. "Sadece bir kardeşimizin fabrika ayarıyla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır"

O fıtrata dönüş, fabrika ayarlarına dönüş mezunu arka planda Bekir abi ve Hayati hocamız kendilerine dert edip sohbet etmişler. O sohbetin bereketine ve gücüne inanarak kendi aralarında bırakmayıp kitap şeklinde bize de akrarmışlar. Sadece bir kişiye dahi olsa ulaşma umudu ile hamd olsun.

Bekir abinin sorularıyla ve Hayati hocamızın içimize işleyen cevepları ile oluşmuş. Aşkın yasası, tövbe, inanç, ahlak, iman, namaz gibi meseleleri on üç başlıkta incelemişler. Her başlıkta o konuyu özetleyen altı çizilesi, hayatımıza referans alacağımız cümleler yer alıyor. Kitaba şöyle bir göz attığımda altı çizilmemiş sayfa bırakmadığımı farkettim, hamd olsun.

Onlar sohbet ederken ben de okuyucu değilde bir dinleyici gibiydim. Her bir cümlede seslerini duymaya çalıştım aşina olduğum kadarıyla. Böyle daha içten okudum. Kitaba karşı yaptığım bir saygısızlık varsa onu bir günde bitirmiş olmam. Ara ara altı çizilmiş cümleleri elimden geldiğince okumaya çalışacağım inşallah.

Hayati hocamızın vermiş olduğu iki kitap tavsiyesi ile yazımı sonlandırıyorum. Kimya-yı Saadet ve Tenbihü'l-gafilin. İkisini de almam için para biriktirmeye başladım. Almak nasip olur inşallah. 
İnançla, kitapla ve sevgiyle kalın. 🌸


 

Kadavra Mevsimi - Cüneyt Candaş


 #okudumbitti #kitapyorumu

Kitabın Adı: Kadavra Mevsimi

Yazarı:Cüneyt Candaş

Sayfa Sayısı:440

Bazen yürüdüğün yol ikiye ayrılır ve sen hangi yoldan gitmen gerektiğini bilirsin ama bu, diğer yolu tercih edeceğin anlamına gelmez. Çünkü bazen istediğin şeyin yolun sonunda senin neyi beklediğine dair en ufak bir fikrin olmasa da sadece biraz dolaşmaktır.


Kitabı instagramda görerek bir merak sonucu aldım ve yazarımızın ikinci kitabının yakında çıkacağı haberini verince ikinci kez okudum. Kitabı kitaplığımda gördüğümde kitabın sonunu resmen unuttuğumu farkettim. İkinci bir kez okumam iyi oldu.

 Edirne tıp fakültesini kazandı, ismini kitabın sonunda öğrendiğimiz karakterimiz. Oğluna karşı çok ilgili olmayan, daha çok evleneceği adamla ve düğün telaşı ile meşgul bir anne figürü tarafından okula uğurlanıyor, umursamazcasına. Babası altı yaşında vefat etmiş zaten. Ne acı...


Otobüsten indiğinde okula gitmek için taksi parası ödememek uğruna birinin tarifi ile fakülteye on dakikada gidebileceği bir orman yolundan geçiyor. Karanlık, ıssız... Ne cesaret, diyor insan. İşte ilk ormanda gaipten sesler duymaya başlıyor. Bir hızla valizini bırakıp oradan kaçtığını zannetse de kaçamayacağı birçok şeyin yaklaşıktığından, o büyük fırtınadan habersiz sadece koşuyor.


Emre ve Orkun fakültedeki en yakın arkadaşları. Orkun garip ve ıssız ama karakterimizi en iyi anlayan da Orkun. Emre ise zengin bir ailenin çocuğu ve her ne kadar karakterimizin yaşadıklarına inanmasa da büyük destekçisi.


Karakterimiz neler mi yaşıyor? İlk olayı ormanı. İkinci dehşet olayı ise üzerinde çalıştığı kadavranın hareket etmesi, dile gelmesi ve karakterimiz ile iletişime geçmesi. Bu kadavrada büyük bir gizem yatıyor evet, ama en önemlisi karakterimizin unuttuğu birşey var. Ve her karşılaştığı ruh ve her gördüğü kabus ona sürekli birşey unuttun, diyor. Yazdıklarımdan anlaşılacağı gibi karakterimiz sadece üzerinde çalıştığı  kadavranın ruhu ile değil ölmüş olan kimse onun ruhunu görebiliyor ve konuşuyor.


Unuttuğu şeyin peşinden giderken ruhen ve fiziksel olarak çekmediği acı kalmıyor. Tüm bu gördüğü sanrıları beynindeki küçücük bir tümöre bağlasada herşey bir tümörden çok daha öte.


Yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen belki de türünde başka kitap okumadığım için akıcı, heyecanlı ve güzeldi. Okumanızı tavsiye ederim.